Erzurum’da ilk tanıştığım kızın adı Sevilay.
İkinci tanıştığım kızın adı da Sevilay.
Üçüncü tanıştığım değil ama kısa bir süre sonra tanıştığım
kızın adı da Sevilay.
Bu Sevilayların hepsi de üstelik yakın yerde duruyor hayatımda.
Biri abimin kız arkadaşı, biri sınıf arkadaşım, biri de
abimin kız arkadaşının yurttan oda arkadaşı. Yani abimin Sevilayının Sevilayı!
Evde abimle bir şey konuşacak olsak, işin içinden
çıkamıyoruz. “Hangi Sevilay?” diye sormaya görsün; senin Sevilay, benim Sevilay,
öbür Sevilay diye ağzımdan tükürükler saça saça anlattığıma anlatacağıma bin
pişman oluyorum.
Hepsiyle bir arada
olunca da daha tuhaf bir ortam oluşuyor. İster istemez Sevilay’dan başka bir
mevzu olamıyor.
“Sevilay” diyorum “efendim” diyen bir koro.
Sinirlerim bozuluyor bir yerden sonra. Sinirim bozulunca da
gülerim; ben gülüyorum, Sevilaylar gülüyor. Ben de “Sana değil o Sevilay’a
Sevilay demiştim.” deyince ortalığı iyice geyik sürüsü kaplıyor.
“Ben de bana Sevilay diyorsun sandım, hani benim de adım
Sevilay ya...”
Kötü bir şaka gibiydi.
Ve yıllarca sürdü gitti.
Ancak ben farkında olmadan bu durum beni bir alışkanlığa
götürmüş, sonraları fark ettim.
İlk sömestr tatilimde İstanbul’a geldiğimde önüme çıkan her kıza Sevilay diyordum. Hele hele yeni tanıştığım bir kız filan varsa adının kesin olarak Sevilay
olduğunu düşünüyordum.
Ne yapayım; evde Sevilay, okulda Sevilay, yolda Sevilay...
Mitoz bölünmeyle çoğalıyor gibiler ay..
Sevilay lay lay la la lay!
Sevilay lay lay la la lay!
****Doğunun Parisi****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder